Nerden başlasam nasıl başlasam bilemedim. Pegasus’un Ekim ayında yaptığı bir indirim vardı ve Istanbul-Oslo gidiş bileti 350-400 TL civarına denk geliyordu. Bir Mor ve Ötesi konserinden çıktıktan sonra, indirimin sonlanmasına 4-5 dakika kala almıştık biletleri. Vay be… good, ucuz days. Yediğiniz içtiğiniz size kalsın, bize gördüğünüz yerleri anlat derseniz eğer; yediğimiz içtiğimiz de bize kalmasın, onları da şuradaki blogda Arman anlattı. Neyse gelelim bu seyahatte neler yaptık, nerelere gittik, neler gördük anlatmaya.
İlk olarak İstanbuldan Oslo’ya yaklaşık 3 saatlik bir yolculuğun sonunda Gardermoen Havaalanına iniş yaptık. Havaalanının dekoru bile daha adım atar atmaz Nordik ülkeye hoş geldiniz dercesine bizi karşıladı. Pasaport kontrolündeki görevli ablayla da çok tatlı bir sohbet gerçekleştirdik. O noktada biz Nordik soğukluğuyla hiç karşılaşmadık diyebiliriz.
Gelmeden önce araştırdığımız bilgilere göre en ucuz ve en rahat seçenek olan ana tren hattı ile şehir merkezine yani (Oslo Sentralstasjon) varmış olduk. Oslo çok küçük bir merkeze sahip gerçekten. Merkez istasyondan otele yürümemiz 4-5 dakika sürdü.
Oslo’da çoğu otel merkezde olduğu için tek ölçütümüz temiz ve uygun fiyatlı olmasıydı. Araştırmalarımız sonucunda biz Citybox’ı tercih ettik. Biraz otelden bahsedecek olursak ki çok beğendik bahsedelim tabii. Odada yatak, bir çalışma masası ve banyo bulunuyor. Buraya kadar her şey normal. Ancak otelin giriş katında kocaman bir etkinlik alanı gibi bir yer vardı. Burası çok güzel dekore edilmişti gerçekten. Otele döndüğümüz zamanlarda bu alanda çayımızı kahvemizi alıp vakit geçirdik. Otelde büyük bir paylaşımlı mutfak alanı var. Paylaşımlı alanlar açıkçası beni biraz geriyor. İnsanlar temiz bırakmayabilir ve bir başkasının pisliğini görmek en nefret ettiğim şeylerdendir. Ama burada o tarz hiçbir sorun yaşamadık.
Otelin köşesindeki yerel marketten granola, yoğurt, sallama çay alıp buradaki mutfakta hem buzdolabında muhafaza ettik hem de hazırlayıp bir güzelce Oslo’nun pahalılığına göğüs gerercesine afiyetle bütçe planlaması yapmış olduk. Otelde vakit geçireceğiniz alanların biri de oyun kısmıydı. Burada dart, masa tenisi gibi oyunlar oynayabilirsiniz. Bu oteli çok sevdik ve çok rahat ettik. Otelden ayrılırken de bavulunuzu güvenle bırakabilirsiniz.
Karl Johans Gate:
Grünerløkka:
Şehrin biraz daha hippi ve turistik bölgesi diyebiliriz. Alışveriş, yeme-içme, eğlence için birçok seçenek bulabilirsiniz. Genel atmosferini çok sevdik, çok bizden bir yer gibi hissettirdi. Bir dahaki sefere Grünerløkka’da ev kiralarız, öyle sevdik. Ayrıca Edvard Munch’ın Grünerløkka’da büyüdüğünü biliyor muydunuz? İlgilisi için Munch’ın çocukluğunu geçirdiği bu bölgedeki evlerinin pinlendiği haritanın linkini bırakalım. 19. yüzyılın ikinci yarısından kalan bu mimariler hala sapasağlam duruyor. Küçük bir not, evleri gezemiyorsunuz. Dışarıdan bir göz atabilirsiniz.
Damstredet:
Damstredet 19. yüzyılın ilk yarısından kalma ahşap ve taş evlerin bulunduğu arnavut kaldırımlı bir sokak ve sadece 160 metre uzunluğunda. Merkezden yürüyerek buraya 15-20 dakikada gelebilirsiniz. Bu tarafa gelen otobüsler de gördük ancak gerçekten çok yakın olduğu için biz hiç ulaşım kullanmadık. Buradaki Nordik renkli evlerin önünde fotoğrafınızı çekilerek turistik aktivitenize bir tik atabilirsiniz. Şaka bir yana atmosferi çok tatlı. Çute :)
Mathallen:
Aker Brygge:
Bu bölge daha modern, yeni binalardan oluşan bir bölge. Liman kenarına kurulan avm, sokaklara taşan restoran masaları… Hoş bir havası var gidin görün tabi ama çok da şey yapmayın bi olayı yok gibi.
National Teateret (Ulusal Tiyatro):
Storting Building:
Akershus Fortress:
Akershus Kalesi 13. yüzyılın sonlarında Oslo’yu korumak amacıyla inşa edilen bir Ortaçağ kalesi. Aynı zamanda kraliyet bu kalede yaşamış ve burası hapishane olarak da kullanılmış. Kaleye giriş ücretsiz. Her gün sabah 6 ile 9 arasında ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca yukarı tırmandıkça Norveç, İsveç ve Danimarka arasında yer alan Skagerrak boğazına yukarıdan bir bakış atmış oluyorsunuz. Güzel bir manzara için tavsiyemizdir.
Opera House:
Burası Oslo’nun ikonik sembolü haline gelmiş. Bina 2008 yılında tamamlanmış. Hükümet o zamanlar uluslararası bir yarışma düzenlemiş ve 350 başvuru gelmiş bu binanın tasarlanması için. Bu tasarımları halka sunmuş ve 70.000 kişi oy kullanmış. Son olarak bu tasarım seçilmiş. Mimarlık firmasının bu tasarım için hedeflediği noktalar şunlar olmuş: erişilebilir çatısı ve geniş, halka açık lobileri ve binayı heykelsi olmaktan çok sosyal bir anıt yapmak. Opera Binası’nın çatısına şu rampa yoldan yürüyerek çıkabilirsiniz.
Vigeland Park:
Viking Gemi Müzesi (Vikingskipshuset) :
Oslo’da alışveriş dersek;
Hediyelik eşyalar:
Flying Tiger:
Bi’ milyoncu.. pardon bi euro’cu. Hem Karl Johans’da hem Grünerløkka’da karşınıza çıkabilecek bir dükkan. Defter, mum, bardak, funny oyuncaklar…Ne ararsanız var. Sadece Oslo’da değil birçok Avrupa şehrinde bulabileceğiniz bir store. Biz çok seviyoruz. 1 euroya eğlenceli oyuncaklar, defter, bardak, birkaç mum ve şamdan aldık. Tabi rahat duramayıp 7 euro’ya ben de tatlı bir sırt çantası kaptım buradan.
H&M:
Monkey, Bikbok, Weekday:
Dapper:
Alışveriş serüvenini de bu şekilde özetleyebiliriz. Pahalı evet, ancak uygun fiyatlarda alternatifler bulabileceğiniz çok fazla yer var. Gitmişken göz atın deriz.
Bahsetmediğimiz bir şey kalmadı sanırım. Gittik, gördük, yazdık. Oysters Oslo’dan bildirdi. Mischief managed 🪄.
Quick Links
Legal Stuff