Evet yepyeni bir içerikle karşınızdayız. Oslo’dan bildiriyoruz ve bizi lezzetiyle büyüleyen bir deneyimi kaleme alıyoruz. Bugün istiridye tabağımızı, onu nerede yediğimizi, nasıl yediğimizi ve bizi ne kadar etkilediğini anlatıyoruz. Oslo’da yiyecek & içecek yazımızda Vulkanfisk’deki yemeğimizden bahsetmiştik ve onu öve öve bitirememiştik. Övmeye bu yazımızda da devam ediyoruz.
Tabi bir anda “Haydi istiridye yemeliyiiz!” diye bir haykırışımız olmadı. Aylar öncesinde bir Youtube kanalında istiridye ekonomisini ve neden istiridyenin pahalı bir yiyecek olduğunu izlemiştim. O an baya dikkatimi çekmişti. Tabi sonra Youtube karşımıza benzer içerikler çıkarmaya başladı ve bilinçaltına yedik bir kere oyster eventini. Oslo’ya geldiğimizde somon ve balık araştırması yaparken istiridyelerinin baya lezzetli olduğunu öğrenince hedefimiz belli oldu aslında. Oslo deneyiminin başrolü oyster olacaktı.
Bu deneyim için neredeyiz? Oslo’da yeme içme rehberinde bolca bahsettiğimiz Vulkanfisk’deyiz. Burası aslında bir balıkçıdansa balık kasabı diyebiliriz. Her türlü balığı ve deniz canlısını burada bulabiliyorsunuz. Ayrıca beyaz şef gibi giyimli çalışanları konularında gerçekten uzmanlar. Sorduğunuz soruları baya keyif alarak yanıtlıyorlar. Giriş böyle olunca buzların üstüne gördüğümüz istridiyeler daha da çekici hale geliyordu.
İki çeşit istiridye sergileniyordu; Fransız ve Norveç istiridyesi. Yani Fransız daha ucuzdu ama Kuzeyin soğuğu değmiş bir kere Norveç’e. Ayrıca Norveç’teyiz. Of course paraya kıyıp Norveç 🇳🇴 istiridyesini tercih ettik. Şef görünümlü Viking abimiz bilgilendirmeye devam etti. Buzun üstünde bekleyen bu istiridyeler aslında baya canlıymış 😱. Servis edilirken üst kabuğunun açılmasıyla taze ve yemeye hazır hale geliyor. Bildiğiniz canlı canlı yeniyor. Gerekli belgesel bilgilerini aldıktan sonra isitiridyeleri hazırlayan Viking Ragnar’ı izlemeye koyulduk.
Çevik bir hareketle üst rafta asılı duran baltayı aldığı gibi 2 metreden istiridyelere fırlattı ve tek hamlede açtı hepsini, OMG 😱. Ahaahah viking olunca bunu bekledik. Ama yok biraz hayal gücümü anlatmak istedik sadece. Geri sarıyorum… İstiridyeleri kırmak biraz ustalık istiyor. Çevik bir el hareketiyle üst kabuğunu poplatıyorsunuz. Pıt diyor ve açılıyor. Viking abimizi sıradan pat pat açarken izlemek baya güzeldi. Az çok öğrendik sayılır. Bir sonrakine kendimiz açabiliriz artık. En azından ben.
İstiridye tabağının hazırlanma seramonisinden sonra masamıza gelen tabağı buraya bırakıyoruz.
Nasıl yiyoruz? Tabağın tam ortasındaki taze soğan tabanlı sostan (green mignonette) bir kaşık alıp istiridyenin üstünde güzeelce gezdiriyoruz. Sonra hemen yandaki limonu alıp sıkıyorsunuz üstüne. Eğer acı isterseniz chili sosunu da damlatabilirsiniz. Sonra çatalı etli bölgenin altında daldırıp kabukla eti birbirinden ayırıyorsunuz. Salladığınızda rahatça oynayabiliyor olması gerek. Ve sonra, ağzınıza bırakabilirsiniz. Yumuşak ve kaygan bir yapısı var. O kadar smooth ki bir anda midenize iniveriyor. Birkaç tanesini de tamamen çiğneyerek denedik. İkisinin de hazzı bambaşka ve harika. Midenize iner inmez bi gözleriniz açılıyor ve “Ne yedim ben ya?” diyip ikinciyi indiriyorsunuz mideye. Böyle bir döngü. Duramazsanız zaten kart limitiniz sizi durdurur. Çok da yüklenmeyin kendinize 😬.
Eğer daha önce yemediyseniz ve buralara yolunuz düşerse mutlaka buraya uğrayın. İnsana blog yazdırır cinsten 😋.
Ahaha okuyunca başlığı güldüm, pardon. Grunerlokka’da gezinirken canımız çikolata çekti. Hemen yakınlarda Røtter diye bir mekan gözümüze ilişti. Neden alttaki fotoğrafı kaçarmışçasına çektiğimizi birazdan anlatıyoruz 👇.
İçeri girdik biz de. Burası doğal yiyecek marketi. Her şeyin organiğini bulabiliyorsunuz. Hem soğuyan ellerimizi ısıtıyorduk hem de çikolata reyonundaki renkli renkli çikolatalara bakıp bir tane beğenmeye çalışıyorduk. Bir tane bulduk ve kasaya yöneldik.
Tam ödemeyi yapacakken kasadaki eleman turist olduğumuzu görünce laflamaya başladık. Neredensiniz vs. gibi klasik A2 muhabbeti. Sonra bize dedi ki, evet burası şok olduğumuz kısım. Buradaki insanlar saf ve doğal bir protein olduğu için böcek tüketiyorlarmış. Tadı da antep fıstığına baya benziyormuş. Bunu duyunca “Hssj” diye bir güldüm hadi ordan dercesine. Sonra çocuk kutuyu açtı. Yani gerçekten koca koca çekirgeleri kurutup kutulamışlar. Görünce bir çekindik, Büşra’nın zaten konuşmasına gerek yoktu o bakışı hala hatırlıyorum 😱. Neyse sonra çocuk ısrar etti, “ikramım olsun deneyin lütfen” diyince birer tane aldık avucumuz içine. Fotoğrafın Instagram linkini de bırakalım.
Evet attık ağzımıza ve yedik. Baya mindf… yaşadık. Çünkü gördüğünüz şey bir çekirge ama sanki baharatlı antep fıstığı yiyorsunuz. Bu unexpected deneyimi de unexpected bir anda yaşadığımız için burda yer vermek istedik. Yani artık gider misiniz kaçar mısınız bilemiyoruz. Ama böyle şeyler var yani bir paket böcek alıp eve götürebilirsiniz.
Oysters takımı Oslo deneyimlerini aktardı. Mischief managed 🪄.
Quick Links
Legal Stuff